İnsanlığın geçmişindeki savaşları düşündüğümüz zaman, insanların barıştan çok savaşı sevdiği bile düşünülebilir neredeyse.
İnsanlık tarihinin geçmişine kısaca göz atan birisi, insanlığın nefrete ne kadar aşık olduğunu kolayca fark edebilir. Antropolog R. Brian Ferguson’a göre, bu, geniş çaplı toplumsal çatışmanın genlerimizde olduğunu düşünmek için iyi bir nedenimiz olduğu anlamına gelmez. Savaşın bizim doğamızda olmadığını savunuyor fakat bu önlemenin de kolay olduğu anlamına gelmiyor.
Uzun zamanlar boyunca, insanlar başarılarını boyalarla taşlara kaydetti, savaşın da buna benzer bir hikâyesi var. Yani, neredeyse bu davranışları insanın doğası olarak kabul edip affedebilirdik.
Geniş çaplı toplumsal çatışma nasıl kök salmış? Metafor kullanmak gerekirse, insanlar, savaşmak için savaş çığırtkanlığı yapan şahinler mi yoksa silahlarını alana kadar barışsever görünen barış güvercinleri mi?
Şahin varsayımını yapan Ferguson “Bu soru sorulduğunda, ortada kesinlikle bir ihtilaf oluyor” diyor.
Bombaların ve mermilerin en son nedenlerini bildiren bir medya dalgası var. Savaşa olan açlığımızı gösteren tarihsel hesaplardan bahsetmiyoruz, mağara resimlerinde bile mızraklarla birbirlerine koşan figürler var. Ancak, anlatılan hikâyelerden ne kadarının korkumuzun bir yansıması olduğunu, ne kadarının ise şiddet içgüdümüzden kaynaklandığını bilmemiz çok zor.
“Diğer bilim adamları, mağara resimlerindeki eksik figürlerden bazılarının kuyruklu olduğunu ve onlarla kesişen bükülmüş ya da dalgalı çizgilerin, mızrak değil, şamanik güçlerin kuvvetlerini temsil ettiğini öne sürüyorlar” diyor Ferguson.
Antropolog Steven LeBlanc ve Katherine Register, kitapları Constant Battles’da “En düşük tahminle bile insan ölümlerinin yüzde 25’inin savaşlar nedeniyle olduğu” yönünde iddialarda bulunuyorlar. Ferguson ise cinayetlerin savaşlarla aynı şey olmadığını savunuyor.
Savaşlar, arkeologların bulabileceği fiziksel izler bırakır. Nerede ve ne zaman başladığı bilinebilir fakat hiç savaş izinin de olmadığı binlerce yıl var.
Yeni kanıtlar ve farklı bakış açılarıyla birlikte bu tartışma devam edecektir ve insanlığın ne zaman bu kadar ‘kötü’ olmaya başladığı anlaşılacaktır.